Değerli takipçiler, bildiğiniz gibi ülkemizdeki resmi sistemde otizmli bir çocuğun haftada 2 seans bireysel, 1 seans grup eğitimi olmak üzere ayda toplam 8 seans bireysel eğitim, 4 seans da grup eğitimi alma hakkı bulunmaktadır.
Diğer taraftan ülkemizde 3 bin civarı rehabilitasyon merkezi ve bu merkezlerin de yaklaşık 30 bin civarı çalışan öğretmeni bulunmaktadır.(Ortalama)
(Öğretmen ortalaması da şöyledir: Ortalama 10 öğretmeni olan kurumda genelde 1 öğretmen özel eğitimcidir. Diğerleri okul öncesi, çocuk gelişimci, sınıf öğretmeni, psikologtur)
Bu merkezlerin büyük kısmında çoğunluk; zihinsel engelli bireyler, öğrenme güçlüğü olan bireyler, down sendromlu bireylerdir. Otizmli bireyler ise genelde azınlık gruptur. Yani örnek verecek olursak 150 öğrencili bir kurumda ortalama 5-10 civarı otizmli çocuk bulunmaktadır. Dolayısıyla eğitim faaliyetleri/eğitimciler genelde diğer engel grupları üzerine yoğunlaşmıştır. Otizmli bireyler ise bu merkezlerin çoğunda eğitimcilerin almaktan çekindiği grup olmaktadır. Çünkü otizmli bireylerin eğitimi konusunda yeterince bilgi ve tecrübeleri yoktur.
Diğer çocuklarla örneğin öğrenme güçlüğü ile genelde okuma-yazma çalışırlar. Defter-kitap çoğu zaman yeterlidir. Ancak otizmli bireyle çalışırken başlı başına detaylı bir müfredata ve materyale ihtiyaç vardır. Sınıfta o da olmayınca işler iyice zorlaşmaktadır.
İşte bu nedenle kurumların bir kısmı tamamen otizme yoğunlaşmış, bir kısmı ise her engel grubu için kaliteli hizmet verebilecek şekilde kurumsallaşmıştır. Bunlar çok sevindirici gelişmeler.
Ancak kurumların büyük çoğunluğu ise henüz böyle bir girişimde bulunmamıştır. Dolayısıyla otizmli bir çocuk böyle bir kuruma geldiğinde maalesef pek ilerleme gösterememektedir. En kritik erken dönemi niteliksiz şekilde geçirerek akranlarına daha fazla yaklaşma şansını kaçırmaktadır.
Bu noktada iyi niyetli kurumlar, öğretmenler kendini geliştirme çabası içindeler ancak YGB programı olan tüm kurumların bu adımları atması gerekmektedir. Otizmli çocukla çalışan bir eğitimci varsa mutlaka otizmle ilgili kendini geliştirmelidir.
Bu konuda eğitimler veren birçok akademisyen var. Ben de naçizane eğitimler veriyorum. Kurumlar öğretmenlerine bu eğitimleri aldırmalı ve daha nitelikli eğitime bir an önce geçiş yapmalıdırlar.
Olması gereken sistem:
Öğrenci sayısıyla orantılı olacak şekilde eğitim koordinatörleri olmalı kurumlarda. Ancak göstermelik değil gerçekten işi bu olan…
Bu koordinatörler ortalama 1-2 ayda bir her öğrencinin dersine gözleme girmeli. Öğretmeni desteklemeli. Aile eğitimleri düzenlemeli. Her öğrenci, öğretmeni dışında koordinatörü tarafından takip edilmeli. Kurumda belirli müfredatlar öğrencinin seviyesine göre bireyselleştirilerek takip edilmeli ve tüm materyaller eksiksiz bulundurulmalı.
Burada karşımıza ödenek azlığı gelecektir ancak ödeneğin çok olduğu yıllarda da bu sistemin çok fazla uygulandığını söyleyemeyiz ne yazık ki.
Diğer taraftan bir iş yapılacaksa en kaliteli şekilde yapılmalıdır. Hele ki özel gereksinimli bireylerin eğitiminde ‘ne kadar ekmek o kadar köfte’ mantığı asla kabul edilemez.
Kurumların şu düşüncesi de var elbette: ‘öğretmene yatırım yapacağım ancak seneye başka kuruma gidecek.’
İlk başta haklı gibi gelebilir bu düşünce ancak bütün kurumlar bu eğitimleri düzenlerse zaten gelen öğretmen de nitelikli olacağı için bu sorun da ortadan kalkacaktır. Yeni mezun öğretmen de kurum içindeki nitelikli sistemde daha erken pişecektir.
Hiç olmazsa da öğretmenlerin artık kendilerini geliştirme noktasında bireysel de olsa çabalarını arttırmaları gerekmektedir. Ki bunu yapan yüzlerce öğretmen var. Sayılarının artması dileğiyle…
Not: Verdiğim örnekler ortalama örneklerdir. İstisnalar kaideyi bozmaz.
Not: Yazıda özellikle 0-7 yaş dönemini vurguladım.
Not: Haftada 2 seanslık eğitimin az olması, özel eğitimcinin az olması başka bir tartışma konusudur. Bu yazıda mevcut sistem üzerinden anlattım.
Berat ÇELİK
27.02.2021